Küçüğün Kişi Varlığının Korunması İçin Alınacak Tedbirler Gilçin Elçin GRASSINGER
Küçüğün Kişi Varlığının Korunması İçin Alınacak Tedbirler Gilçin Elçin GRASSINGER
Gülçin Elçin GRASSINGER
Sayfa Sayısı
:
209
Kitap Ölçüleri
:
16x23 cm
Basım Yılı
:
2009
ISBN NO
:
9786055865160





GİRİŞ f. KONUNUN TANITILMASI Çocuğun her yönüyle sağlıklı birey olarak yetişebilmesi, topluma uyum sağlayan ve kendi ayakları üzerinde durabilen sosyal bir kişilik kazanabilmesi için, uyumlu ve sağlıklı bir çocukluk sürecinden geçmesi gereklidir. Hiç bir çocuk doğuştan sosyal veya anti sosyal olarak dünyaya gelmez. Çocuğun çevresine karşı nasıl davranacağı, sosyal ilişkilerini ne şekilde sürdürebileceği doğumundan itibaren ilk yaşlarında onu eğitenlerden aldığı daha doğru ifade ile onu eğitenlerin çocuğa verdikleri bilgi ve olanaklara bağlıdır. Çocuğun yetişmesinde onun rehberi durumundaki ana babası, öğretmenleri, diğer aile bireyleri onun sosyal gelişimini doğrudan etkilerler. Sosyal açıdan uyumlu bireyden söz edebilmek için onun çevresindeki kişilerle ilişki kurarak birlikte yaşamanın gerektirdiği kurallara uyum sağlaması, grup çalışmalarına katılabilmesi, yapıcı olması, sorumluluk üstlenebilmesi gereklidir. Zamanla oluşan bu süreçte elbette en etkin dönem çocuğun ailesiyle birlikte geçirebildiği dönemdir. Sosyal uyumu etkileyen önemli etkenlerden biri aileden gelen olumsuzluklardır. Sosyal davranışları zayıf ve yetersiz olan ailelerde çocuklar, ev dışında güçlü bir irade ve motivasyona (isteklendirmeye) sahip olsalar bile, iyi bir sosyal uyum gösterememektedirlerz Çocuğun doğumuyla birlikte ana babanın onun bedensel, ruhsal, zihinsel ve sosyal gelişimini sağlıklı bir şekilde tamamlayarak topluma kazandırmak için gereken eğitimi verme görevleri de başlar. Bu görev, ana babanın velayet hakkından kaynaklanır. Velayet hakkı veliye, çocuğun doğumundan ergin oluncaya kadarki dönemde kişiliğinin iyi şekilde gelişebilmesi için onun kendi başına hareket edebilme yetene- ğini kazanmasını sağlama, terbiye ve eğitimini gerçekleştirme, kişi ve mal varlığını yönetme, bu konuda çıkarlarını koruyup gereken kararları verme, sosyal hayatta onunla ilgili işlemlerde yasal temsilcisi sıfatıyla hareket etme, çocuğun adını koyma, yerleşim yerini belirleme gibi çok geniş hak, yetki ve görevler vermektedir2. Velayet hakkının ana işlevi çocuğu kendisine yeten bir kişi olmasını sağlama ve ona kendi ayakları üzerinde duran kişilik kazandırmaktır. Bu işlevinden ötürü çocuğun yaşı ve olgunluğu arttıkça velayetin kapsamı da daralır3. Velinin velayetten doğan hakları onun yetkileridir ve bu yetkileri de aynı zamanda onun çocuğa karşı görevlerim oluşturmaktadır. Eğer veli bu görevlerini gereği gibi yerine getiremediğinden çocuğun kişi varlığının gelişememesi, mal varlığının onun menfaatine uygun şekilde idare edilememesi söz konusu olursa, bu durumda çocuğun korunması kurumu karşımıza çıkar. Velayet hakkının kapsamını çocuğun menfaati çizer. Bu bakımdan mümkün olduğunca onun görüş ve arzularının belirlenmesi ve buna uygun hareket edilmesi gerekir. Bu amaçla, kanun koyucu MK md339/ III ′de veli sıfatını taşıyan ana babaya çocuğun olgunluğu ölçüsünde hayatını düzenleme ve önemli konularda olabildiğince onun düşüncesini dikkate alma görevini yüklemiştir4. Velayet hakkı, sadece çocuğun esenliğini sağlayabilmek amacıyla ve çocuğun küçüklüğü sebebiyle hiçbir surette veya gereği gibi kullana- mayacağı veya yapamayacağı işlerde onun yerine hareket edebilme imkânı tanımaktadır. Bu nedenle gerçekte velayet hakkı, hak sahibi olan velinin kendi menfaati için değil, bir başkasının (çocuğun) menfaatini sağlamak amacıyla kullanabileceği bir haktır5. Çocuğun toplumun da bir üyesi olması sebebiyle, onun her yönüyle sağlıklı gelişiminin sağlanması sadece çocuğa karşı değil, topluma karşı da üstlenilmiş bir görev ve sorumluluktur6. Bu nedenle velayet hakkını kullanırken büyük ölçüde bağımsız olan veli, çocuğun sağlıklı gelişimini sağlayamadığı takdirde, velayet hakkına dışarıdan, kaynağını Milletlerarası Andlaşmalar, Anayasa ve kanuni düzenlemelerde bulan müdahalelere katlanmak durumundadır. Benzer gerekçe ile çocuğun sağlıklı gelişimini olumsuz etkileyecek her türlü tehlikenin varlığı halinde hukuki yaptırımları harekete geçirmek ve kanundaki koruma tedbirlerinin etkin şekilde uygulanırlığını sağlamak toplumdaki bütün bireylerin görevi olmalıdır. Bu bakımdan koruma tedbirlerinin uygulanması için sadece mağdurun talepte bulunmasını beklememek, ilgili kişinin talebini ve keza kamu gücünü elinde bulunduranların re′sen harekete geçebileceğini kabul etmek bir zorunluluktur7. Çalışma konumuz, çocuğun gelişimi açısından bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlakî ve sosyal bakımdan tehlikede olan, ihmal ve/veya istismar edilen çocuğun bu tehlikelerden uzaklaştırılması için alınacak tedbirlerdir. Türk Medeni Kanununda çocuğun kişi varlığının korunmasıyla ilgili alınacak tedbirler yakından incelendiğinde, kanun koyucunun çocukla ilgili uluslararası antlaşma hükümlerini de dikkate alarak kaynak isviçre Medeni Kanunu′na benzer kanuni düzenlemeler yaptığı görülecektir8. II. İNCELEME PLÃNI "Çocuğun korunması" kapsamı itibarıyla birden fazla hukuk dalını ilgilendirmektedir. Bu kavramın içine velayet altında olan ve olmayan çocukların medeni hukuk da dahil olmak üzere ceza hukuku, iş hukuku, idare hukuku, devletler özel hukuku gibi diğer hukuk dallan hükümlerince korunmaları dahildir9. Bu çalışmada sadece medeni hukuktaki velayet hükümleri bakımından sorunun üzerine eğileceğiz. Medeni Hukuk hükümleri çerçevesinde çocuğun korunması kavramı geniş anlamda gerek velayet altındaki, gerekse vesayet altına konulmuş çocukları kapsar. Gerçekten velayet altında olmayıp da vesayet altında bulunan küçüklerin korunması da, "çocuğun korunması" üst başlığının altında, velayet altındaki çocukların korunmasının yanında ayrı bir alt başlık olarak yer almaktadır. Böyle bir ayrım sadece şekli bir ayrım olmayıp, uygulanacak hükümlerin belirlenmesi bakımından da önemi vardır. Vesayet altındald çocukların korunması hususunda kanun koyucu vesayet hükümleri altında (bkz. MK md.438 vd.) düzenlemeler getirmişken, velayet altındaki çocukların korunması için MK md.346 vd ile md.360 vd.′daki tedbirleri öngörmüştür. Çocuğun korunmasıyla ilgili olarak velayet ve vesayet altındaki çocuk bakımından yapılan ayırımın bir biriyle karışmaması için doktrinde, velayet altındaki çocukların korunmasına "dar anlamda çocuğun korunması"ismi verilmektedir-20. Dar anlamda çocuğun korunması da yine kendi içinde çocuğun kişi varlığı ile mal varlığının korunması olarak ikiye ayrılır. Türk Medeni Kanunu′nda da bu ayırıma uygun olarak çocuğun kişi varlığı ile malvarlığını koruyucu hükümler iki farklı grupta düzenlenmiştir; a) Çocuğun kişi varlığının korunması MK md.346-3481:L ve b) Çocuğun mal varlığının korunması MK md.360 -361 ve MK md.348. Çalışmamızda Medeni Kanunda yer alan koruma tedbirlerini ayrıntılı olarak incelemeden evvel, her bir koruma tedbiri için geçerli olan temel ilkeleri açıklamayı uygun gördük. Bu amaçla konuyu iki ana bölüme ayırarak inceledik. İlk bölümde, koruma tedbirlerinin alınabilmesi için gereken koşulları maddi ve şekli koşullar olarak ayrı başlıklar altında açıkladık, ayrıca koruma tedbirlerine hâkim olan ilkeler üzerinde durduk, ikinci bölümde ise kanundaki sıralamayı dikkate alarak, çocuğun kişi varlığının korunmasıyla ilgili olarak MK md.346, 347 ve 348.′deki tedbirlerin uygulanma koşulları ve sonuçlarını açıkladık. Bu açıklamalarda kaynak isviçre Medeni Kanununda yer alan hükümleri, Türk Hukukuna alınmamış olan hükümleri ile birlikte inceleyip, gerekli yerlerde Alman Hukukundaki duruma da yer verdik. Ayrıca konumuzla doğrudan ilgili olan uluslararası antlaşmalara13,13, çocuğun korunmasıyla ilgili 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu14 ve bu kanuna ilişkin çıkarılmış yönetmeliklerei5, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanuna-16, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü Koruyucu Aile Yönetmeliğindeki17 hükümlere de değindik.